Yazmak insanca bir eylemdir. İnsanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden biri de yazının icat edilmesidir....
Fakat daha da önemlisi sürekli değişim ve gelişim halinde bulunan insanın yazıyı...
geliştirmesi
ve sanatın yazı boyutunu tüm zenginliği ile ortaya koymasıdır belki de.
Çünkü bizim kültürümüzde sanat “mutlak sanatkar”a ulaşma çabasıdır.
Sanat,-Roger Garaudy’nin ifadesiyle- görünen ve bilinen güzellikleri
kopya etmek değil, gözle görülemeyen “mutlak güzel”i arayış çabasıdır.
Her dönemde insan topluluklarının estetik anlayışları mevcuttu. Fakat
Arapça asıl sanatsal boyutuna İslam’dan sonra kavuşmuştur diyebiliriz.
Bu sebeple yazı sanatı denildiğinde “hüsn-ü Hat” akla
gelmektedir.İslam’ın resim ve heykel gibi bazı sanat dallarına mesafeli
yaklaşımı müslümanların değişik sanat alanlarına yönelmelerini
sağlamıştır. İşte hat sanatının müslüman toplumlarda gelişmesinin en
önemli sebebi budur. Hat sanatının gelişimini temel olarak şu sebeplere
bağlamak mümkündür: Birincisi; İslam’ın –iyiliği emretmek, kötülüğü
engellemek- ilkesi, ikincisi; “Allah güzeldir, güzeli sever”hadisinde
ifadesini bulan estetik anlayışıdır. Kur’an-ı Kerim’in vahyedildiği
zamanlarda yazıya geçirilmesiyle başlayan yazıyla tebliğ metodu İslam’ın
coğrafi ve bilimsel olarak yayılmasına paralel bir gelişim
göstermiştir. Kur’an-ı Kerim’in elyazması olarak çoğaltılması, Kur’an
ilimlerine temel teşkil eden kaynak hadis ve fıkıh eserlerinin te’lif
edilmesi, ilmi çalışmaların yaygınlaşması hat sanatının da gelişim
sürecine paraleldir. İslam’ın ilk yıllarında vahiy katiplerinin Kur’an
ayetlerini yazıya geçirmelerini hat sanatının gelişim sürecine başlangıç
olarak esas alabiliriz. Ancak hat sanatı asıl hünerlerini Osmanlı
İmparatorluğu’nun elinde, diğer sanat dallarının da zirvede olduğu
dönemlerde ortaya koymuştur. “Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da
okundu ve İstanbul’da yazıldı”sözü boşuna değildir. Arapça, Osmanlı
döneminden itibaren hattatlarımızın mahir parmaklarında en güzel formuna
kavuşmuş, göz zevkine hitabeden bir estetiğe ve ruhlara işleyen bir
derinliğe bürünmüştür. Osmanlı Devleti’nin yükseliş döneminden itibaren
sanatın hemen her dalında olduğu gibi hat sanatı alanında da muhteşem
eserler verilmeye başlanmıştır. Bu dönemlerde en güzel camiler inşa
edilmiş ve süslemeleri için de en güzel hat eserleri ortaya konulmuştur.
Halen bu camiler İslam sanatının ve maneviyatının abideleri olarak
dimdik ayakta durmaktadırlar. “Allah ” lafzı ve “Muhammed ” ismiyle
birlikte raşid halifeler ve aşere-i mübeşşere(cennetle müjdelenen on
sahabe)’nin isimleri hemen her caminin baş süslemelerini teşkil
etmektedir. Bunlarla birlikte özellikle kubbe süslemelerinde daha çok
“ayet-ül kürsi” ya da “esma-ü’lhüsna”(Allah’ın güzel isimleri)
kullanılır. Ayrıca duvar ve sütunlarda uygun yerlere Kur’an-ı Kerim’den
kısa ayetler ya da ayet ve hadislerden parçalar işlenmiştir. Böylece ne
kadar çok değişik camiye giderseniz, Allah lafzının, Muhammed isminin,
ayet ve hadis metinlerinin o kadar değişik formunu görebilirsiniz. Bu
yazılar kimi zaman sülüs biçiminde çıkar karşınıza, kimi zaman geometrik
ve kufi olarak görürsünüz, bazen nefis bir divani yada hoş bir ta’lik
şeklinde nakşolur hafızanıza. Ama her birinde ayrı bir zevk yaşar,
Cemal-u’llah(Allah’ın güzelliği)’ın dünyaya yansımasını yalın bir
şekilde görürsünüz.
HÜSN-i HAT
Hat,
hattatlık Osmanlı Türklerinde en büyük sanatlardan biri idi. Osmanlı
Türkleri 6.000 yıllık tarihin en büyük yazı üstadlarını yetiştirmişler,
bu sanatı zirvesine çıkarmışlardır. Bu zirveye başka millet değil
erişmek, yaklaşamamıştır. Osmanlı Devletinde, bilhassa II. Beyazid
zamanında Amasyalı Şeyh Hamdullah'ın büyük himmetiyle gelişen bir
sanattır. Amasya'da vali olarak bulunan Şehzade Beyazid'in dikkatini
çeken Şeyh Hamdullah; kendinden önceki yazıları inceleyerek Sülüs, Nesih
ve Muhahkakyazıları yeni bir uslup ve karakterde yazarak yeni bir ekol
oluşturmuş, kendinden sonra gelen bütün hatlara örnek olmuştur. Şeyh
Hamdullah'ın Sülüs, Nesih, Muhahkak, Rıkaa, Tevki ve Rayhani olmak üzere
6 çeşit yazı örneklerini gösteren meşk albumü ve çok güzel bir Kur-an-ı
Kerim'i Topkapı Sarayı'ndadır. Bu ekol sayesinde, Nesih hattı da
mükemmel bir şekle girmiştir. Binlerce, nefis, yazma eserler bu yazı ile
yazılmıştır. Padişah II.Beyazıd Hocası Şeyh Hamdullahyazı yazarken
hokkasını ayakta olarak elinde tutacak kadar saygı göstermiş, değer
vermiştir. 16. yy. en önemli hattatı, yazının yalnız uslubunda değil
tekniğinde de yenilikler getiren Ahmet KARAHİSAR'dır. (1468-1556)
Esadullah Kirmani'nin talebesidir. Altını mürekep gibi kullanarak yazı
yazmak, altın yaldız harflerin dışını siyah çizgi ile belirlemek ilk kez
onun uyguladığı yeniliklerdir. Oğlu Hasan Çelebi de büyük bir hat
ustasıdır. En önemli eserleri İstanbul Süleymaniye ve Edirne Selimiye
camilerinde bulunan yazılardır. Ahmet KARAHİSAR ekolü uzun süre devam
etmemiştir. Buna mukabil Şeyh Hamdullah ekolü, gittikçe gelişerek
zamanımıza kadar gelmiştir. Türk yazı sanatının başka bir ustası da
Sultan 3.Ahmet ve Sultan 2.Mahmut'a hocalık etmiş olan Şeyh Sani (ikinci
Şeyh) ünvanı verilen hattat Hafız Osman'dır. 1698 yılında vefat
etmiştir. Muazzam ve ağır olduğu kadar yüksek ve geniş bir medeniyete de
tercüman olan bu yazının gelişme ve olgunlaşmasında azim ve
kabiliyetlerin büyük rolü olduğundan şüphe yoksa da, asıl feyzi
Kuran'dan aldıkları ilhamlarla coşarak sanata rehberlik edenlerin yüksek
himmetlerinde aramalıdır.
Yazılarının Çeşitleri:
a) Ma'kıli Kalem :
Harflerin
hepsi düz, köşeli, hendesi ve donuktur. Bu sebepten sertlik ve katilik
ifade eder. Sarp, kübik, bir yazıdır. Bundan dolayı gözlü ve başlı
harfler hep muntazam murabba resmederler. Her harf değilse de çoğu dört
hareketle meydana gelir. Bu sebepten Ma'kıliye Hatt-ı satrancili de
denilmiştir.
b) Kufi Yazı :
Ma'kıliden
farklı olarak düzlük ve yuvarlaklık muayyen nispetler altında
karıştırılmış ve kalemin tabiatı ona göre ayarlanarak yazışta harekete
hakim kılınmıştır. Bundan dolayı gözlü ve başlı harflerin hareketi
Ma'kilide dört iken bunda üçe indirilmiş olduğundan Kufinin her
çeşidinde başlı ve gözlü harfler üçgenimsi ve yuvarlağımsı durum
alırlar. Her harf en az üç hareketle vücuda gelir.
c) Aklam-ı Sitte :
İslam
yazıları arasında Aklam-ı sitte diye şöhret bulmuş olan ve Şeş kalem
dahi denilen Kufiden sonra mevzun yazıların aslı ve kaynağı sayılan altı
kalemin neler olduğu hakkındaki görüşler oldukça farklıdır. Akalm-ı
sitte Ma'kil ile Kufi'nin karışımından değil Kufi'den çıkarılmıştır.
Hiç yorum yok: